21 Mart 2010 Pazar

Tevekkül

1800'lü yılların İstanbul'unda, mütevazı bir semt olan Eyüp Sultan'da; Osmanlı'nın gündelik hayatındaki vazgeçilmez mekânlardan şirin bir mahalle bakkalı, mahalle sakinlerinden Mehmed Selahaddin amca ve hanımı Hatice Sâtıa teyze arasında geçen küçük bir hikayedir bu:

Sıradan bir gündür. Mehmed Selahaddin amca hemen her gün tekrarlanan mutad sabah alışverişi için bakkala kadar çıkar. Alacağı birkaç kalem kahvaltılık nevâledir. Bu arada Hatice Sâtıa teyze kahvaltı sofrasını kurmuş, pişirdiği sütü fincanlara servis de etmiştir. Süt fincanda soğumaya yüz tutmuş ama Mehmed amca bakkaldan henüz dönmemiştir. Sâtıa teyze meraklanmıştır; çünkü kadim bakkalları evlerinin hemen az ilerisindeki köşe başındadır. "Sohbete mi daldılar acaba?" diye düşünüp dururken Mehmed amca nihayet elindeki nevâlelerle kapıda görünür. Kapı açılır açılmaz malûm soru sorulur; "Nerede kaldın bey? Meraklandım..." Mehmed Selahaddin amca biraz yaşlıdır; bir iki soluklandıktan sonra "Hanım" der; "duydum ki mahallenin taa uç tarafına bir bakkal daha açılmış. Alışverişi oradan yapayım dedim; haliyle ondan geciktim." Hatice Sâtıa teyze "niye?" diye sorar hemen; "Niye? Bizim bakkal efendiyle bir tatsızlık mı oldu, yoksa bu yeni bakkal efendi daha ucuza mı mal satıyormuş?" "Hayır" der Mehmed Selahaddin amca ve ait olduğu kimliğin, toplumun, medeniyetin yüksek şahsiyetini tebellür ettiren şu tarihi sözlerle hanımına durumu izah eder: "Hayır hanım hayır! Bir Allah'ın kulu kimseden vaat almadan "Tevekkeltü Alâllah" demiş; Razzâk olan Mevlâsına güvenerek, gelmiş mahallemize bir dükkan açmış. Bizler; uzaktır, yok tanımıyoruz diye ona alışverişe gitmezsek eğer, bu kulun belki “tevekkül” inancı zayıflayabilir. Bundan da "indallah" bizler mes'ul oluruz!..."

0 Yorum:

Yorum Gönder

 
web siteleri